27 Şubat 2011 Pazar

Amerika'nın 10 Emri

Her ülkenin olduğu gibi, Amerika’nın da kendine has bir kültürü var. Bu kültürü 10 emir şeklinde özetlemek mümkün. Elbette bunların Musa’nın 10 emri gibi bir dini kaynağı yok, ama Amerikalı’nın günlük yaşamındaki boyutları muhtemelen herhangi bir dinin etkisinden daha fazla. Bu emirlere uymamanın cezası, Amerikan toplumuna uyum sağlama da sorun yaşamaktan başlayıp toplumdan dışlanmaya kadar gidebilir.

Şimdi emirleri sırasıyla ele alalım.

1. Emir: Başarı gibisi yoktur.

Başarı muhtemelen Amerikalıların en önem verdiği kavramdır. Aslında Amerikan rüyası denen şey başlıbaşına bir başarı hikayesidir. Her Amerikalı en az bir konuda bir başarı hikayesi yazmak ister.

Başarı, bireysellik, özgürlük, hedef belirleme, deneysellik, toplum içinde ilerleme ve iyimserlik gibi Amerikan kültürünün diğer pek çok unsuruyla yakından ilişkilidir. Aynı zamanda, başarıya ulaşılmış olması, hangi yoldan ulaşıldığından çok daha önemlidir. Eğer kişi başarılı olmuşsa, yöntemlerini eleştirmeniz hoş karşılanmayabilir (yasadışı ve ahlaki olmayan yöntemler hariç olmak kaydıyla).

2. Emir: Herkes bildiği gibi yaşar.

Amerikalılar özgürlüklerini ve özelliklerini çok severler. Kimse kendi özellikle talep etmediği sürece başkasının kendi hayatına ve işine burnunu sokmasını istemez. Herkes kendi tercih ettiği şekilde yaşamakta özgürdür ve kimsenin de başkasının yaşam tarzını sorgulamak için nedeni olamaz.

Eğer bir Amerikalının yaşamını sorgularsanız, bunun onun insan olarak değerini sorguladığınıza yorulması muhtemeldir.

3. Emir: Eğlence şakaya gelmez.

Amerikalılar hayata mümkün olduğunca keyif katmaya çalışır. Elbette bu keyfin önemli kısmı günümüzde televizyondan gelmektedir, ama bunu şimdilik bir kenara koyalım. Amerikan vatandaşı alışverişte, yemekte, yemeğe gitmekte, işe gitmekte hep bir keyif boyutu bulmaya çalışır. Olmadığı zaman bile varmış gibi davranır.

Gün içinde pek çok faaliyette zaman hesabı yapan Amerikalı, sıra eğlenceye gelince saati unutmak ister. Dişçi randevusunun saati, çevreyolundan ulaşımın ne kadar süreceği ve yetişmek için evden kaçta çıkılacağı bellidir, ama akşamki partiden kaçta çıkılacağı asla belli olmaz.

4. Emir: Alışveriş mühim iştir.

Pek çok Amerikalı alışverişi hobi gibi görür. Alınacak belli bir mal olmasa bile, mağazaya gidip bakınmak, araştırma yapmak zaman geçirmek için güzel bir vesiledir. Aynı zamanda sosyalleşmede önemli yeri vardır. Amerikalılar neyi nereden nasıl aldıklarını ballandıra ballandıra anlatırlar.

Zengin olsanız bile, bir malı çok ucuza kapatmak asla utanılacak bir şey değildir, tersine, ne kadar akıllı bir tüketici olduğunuzla göğsünüzü gere gere övünebilirsiniz.

5. Emir: Tereddüt bize gelmez.

Amerikalı eylem insanıdır. Planlamayı sevmez, kararsızlığı sevmez, zaman kaybetmek istemez. İstediği gibi hareket etmesini engelleyecek kural ve yasaları da sevmez. Bir şey yapmadan önce diğer kişilerden onay alınması gereken sistemler Amerikan insanına göre değildir. Aklına fikir gelen hemen onu uygulamak ister. Risk sermayesi sektörünün bu ülkede en gelişmiş olması sürpriz olmasa gerek.

Başarıya giden yolun planlamadan, kurallara dikkat etmekten, insanlara bilgi vermekten değil, eylemden geçtiği inanışı hakimdir.

6. Emir: Dişini sıkan kazanır.

Amerikalılar sürekli hayatlarının bir boyutunu ileri götürmeyi hedeflerler. Aynı zamanda hedeflerine ulaşmak için çok çalışmaya razıdırlar. Başarının yerinde oturarak gelmeyeceğine inanırlar.

Bir şeyler yapmanın zor olduğunu söyleyenler, yani mızmızlar, Amerika’da hoş karşılanmazlar. Ne yapmak istediğini bilen ve onu yapmak için özveriden kaçınmayanlar takdir edilir.

7. Emir: Her şeyin bir sınırı var.

Amerikalı baskı ortamına bir yere kadar dayanır ve genelde bu sınır sıfıra yakındır. Kişisel özgürlük ve insan hakları son derece önemli kavramlardır. Amerika’nın İngilizlere başkaldırıp bağımsız devlet haline gelmesi bu emrin en bariz ifadesidir.

Kimse başkasının sözünü dinlemek istemez, herkes kendi istediği gibi yaşar.

8. Emir: Vakit nakittir.

Amerikalılar için vakit de, nakit de çok önemlidir. Bizim memleketin aksine, burada pekçok çalışan işverenle saat başı ücret üzerinden anlaşır ve çalıştığı süre kadar maaş alır. Bu da zamanın para demek olduğu kavramını pekiştirir.

Boşa zaman geçirme para kaybı anlamına geldiği için hayatlar mümkün olduğunca programlanır ve deli gibi bir koşuşturma yaşanır. Bir işi gereksiz yere uzatmamak için ayrılan zamanın bittiğini ifade etmek mübahtır. Amerikalı’nın sinirini bozmanın en güzel yollarından birisi geyik yapmaktır.

9. Emir: Kurallar bizi bağlamaz.

Amerikalı’nın zihninde yasa ve kural kavramları çok farklı yerlere sahiptir. Yasalar yönetici gücün koyduğu resmi kurallardır ve uyulmaması durumunda ceza söz konusudur. Kimsenin hukukun üstünde olmaması gurur duyulası bir şeydir.

Ancak, kurallar başka bir insanın bizim davranışımız için belirlediği ilkelerdir ve Amerikalılar başkalarının tercihlerine göre yaşamayı hiç sevmez. Kurallar evrensel değildir, koşullar kural konduğundan beri elbette değişmiş olabilir. Amerikalı durum değerlendirmesini kuralın üstünde tutar.

10 Emir: Tanrı çalışanı sever.

Evet, eğlence düşkünü bu millet aynı zamanda çok dindardır ve de en çalışkan milletlerden biridir. Önemli olan çalışmak ve kendi ayaklarının üstünde durmaktır. Tanrıya inanılır, ama başarılı olmak için boş oturup Tanrıdan yardım beklenmez. Tembel olmanın özürü yoktur, çalışanın onu çok açıktır.

On emirin sonuna gelmiş olduk. Uzun lafın kısası, Amerikan insani başına buyruk, çalışkan, zamanın kıymetini bilen, ama aynı zamanda hayattan mümkün olduğunca keyif çıkarmaya çalışan bir yaratıktır. Çalışmasının sonuçlarını aldıkça, başarı kazandıkça, eğlenmek için daha çok imkanı olur ve kazandığı parayı çatır çatır harcar (çoğu zaman kazanmadan önce). Böylece, döngü kendini sürekli besler.

Not. Bu yazı için Stan Naussbaum'un The ABCs of American Culture adlı yayınından yararlanılmıştır

22 Şubat 2011 Salı

Ermenistan'da Yaşam

Anadili gibi Türkçe konuşabilen Ermenistanlı bir ermeniyim ben. Amerikada yaşam üzerine internette ermenice kaynak eksikliğinden dolayı Türkçe arama yaparken buldum bu blogu. Blog sahibinin Türkçe düzeltmeleriyle bir yazı hazırladım. Umarım Ermenistan'da yaşamla ilgili aradığınız bilgilere ulaşabilirsiniz.

Ermenistan herkesin bildiği üzere Türkiye'ye sınırı olan ama kapalı sınıra mahkum bırakılmış bir kafkas ülkesi. Sınırın kapalı olması ülkeyi çok zor ekonomik şartlar altına sürükledi. Üretim neredeyse hiç yok. Tarım çoğunlukta ama ülke genelinin üzerinden düşünürsek çoğunlukta olduğu için iyimser bir gözle bakamayız. Sanayi denen birşey yok. Sanayi olmadan hizmete geçiş var. Kültür sanat alanını düşünürsek ermeni sanatçılar oldukça başarılı ve üniversitelerde dil-tarih-modern sanatlar gibi bölümler çok popüler. Liselerin isimleri genelde sayıyla ifade ediliyor. Mesela 666.Lise... Üniversiteler yabancı desteklerle ayakta duruyorlar.Amerikan Üniversitesi ülkenin en iyi üniversitesi ve öğrenciler genelde orayı tercih etmek isterler.

Türkiyedeki gibi mahalleler var. Komşuluk kavramı akrabalık kavramından bile önce gelir neredeyse...Bir olay olduğu zaman kimsenin duymaması imkansız. Dedikoduculuğun babası var burda ama herşeyini seviyorum buranın...

Ermeni erkekler genelde tembel olurlar ve kadınlar çalışırlar. Türkiye'de genelde Karadeniz insanları için mizahlara konu olan bir durumdur bu. Su gibi vodka içmek erkeklik göstermenin bir çeşit yoludur. 

Azerbaycan ile savaş hala devam ediyor. Bilen bilir Karabakh meselesini... 

Türkler ve Azeriler burada sevilmezler. Ermeni bir genç kızın Türk sevgilisi olduğunu öğrendiğinde çılgına dönen insanlar vardır. Bunu bizzat çevremden biliyorum.

Ermenistanda herşeyin iyiye dönmesi Türkiye ile sınırların açılmasına bağlıymış gibi bir düşünce var. Herkesin benimsediği şeydir bu...

Yani kısacası Ermenistan vasatların üzerine çıkamamış bir kafkas ülkesi.Yaşam kolay değil. Turistik amaçla gezilmesi tavsiye edilir...

Yervand Azaryan

20 Şubat 2011 Pazar

ÇEKO Bölümü



Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri kısa ve herkesin bildiği adıyla ÇEKO bölümü hakkında yaptığım araştırmayı ve burada okuyan arkadaşlardan edindiğim bilgileri sunmaya karar verdim.Nedir ÇEKO? İş imkanları nelerdir?Okutulan dersler nedir?Kolay mıdır zor mudur? Gibi soruların cevaplarına ulaşmayı amaçlayana bir makale post ettim.

Çeko İİBF (iktisadi ve idari bilimler fakültesi)nde okutulan bir bölümdür.Gençler buraya girmeden önce geleceğin mesleği bu abi, kesin okumalısın gibi laflarla tanışırlar.Puanı yüksek bir bölüm değildir.Okunması oldukça kolaydır.İş bulması her bölümde olduğu gibi yine sizin elinize avcunuza bakmış bir durumdur.

Mezunlara çevreden sorular gelir.Ne okudun oğlum/kızım? İktisat okudum abi baba amca dede teyze yenge…Tabi çekoyu bu gruplar bilmezler.

Okunması kolay bir bölümdür dedik.İİBF’nin en kolay bölümüdür.Genel Muhasebe,biraz iktisat,hukuk,sosyoloji ve psikoloji gibi dersler alınır.Düşük düzeyde de matematik dersleri vardır.

Yapılabilecek meslekler çeşitlidir.Genelde muhasebeci olurlar.Personel alımıyla ilgilenen personel müdürlüğü kibarımsı adıyla insan kaynakları konusunda uzmanlaşıp bu işi yapabilirler.Artık her ofiste bir çekocu olacak diyorlar.Külliyen yalan.Çeko fazla mezun veren ancak fazla istihdam sağlayamayan bir bölümdür.

18 Şubat 2011 Cuma

Amerika'da bir AFS'li

Amerika’ya geleli altı ay olmuş.Zaman ne kadar da hızlı akıp gidiyor.Ben buraya AFS ile geldim.Size buradaki yaşamımdan bahsedeceğim.

Oryantasyonlarda çok eğlenmiştik.Herkes çok heyecanlıydı.Hayaller çok güzeldi.Amerika içimi kıpır kıpır ediyordu.Ben bu ülkeyi görmeden aşık olmuştum.Herşey birer Hollywood filmiydi sanki.Liseliyim ben, nereden bilebilirdim lisede bir değişim öğrencisi olarak Amerika’yı tanıma fırsatını elde edeceğim.Elbette bilemezdim.Ne güzel şey şu hayat!

Yaşadığım şehir Cannon Falls, Minnesota eyaletinin güzel yerlerinden birisi.Duyduğuma göre 8 ay boyunca toprak görmeye hasretmiş burada insanlar.Heryer kar ve tipi, buranın soğuğu Ankara soğuklarına da benzemiyor.İliklerinize bir kez vardı mı kurtulamıyorsunuz renk değişimlerinizden.Buradaki insanlar bu durumu yadırgamıyor.Onlar için hep böyle çünkü.Alışmışlar bu şekilde yaşamaya, kutuplarda bile insan varlığından haberim var evet neden burada da olmasın ki?

Okulum Cannon Falls High School, evime 20 km mesafede, host edildiğim evdeki kardeşle beraber gidip geliyoruz.Ben bariz şekilde mosmor kesilirken soğuktan, onun için her şey normal seyrinde gidiyordu.İnsanlar garipler, neden morardığımı, hastalıklı olup olmadığımı soruyorlar.Üşümekten mosmor kesildiğimi kabullenemiyorlar çünkü onlar benim doğuyup büyüdüğüm yerdeki alışkanlıklarımı nereden bilebilirler?

Arkadaş çevresi edinmek oldukça zor amerikada…Öyle kişiler var ki, how are you? Diye sorup daha cevap vermemi beklemeden arkasını dönüp gidiyorlar.Sosyal bilimler derslerinden hiçbirşey anlamıyorum.Matematik mi? Alasını yapıyorum.Hatta en iyi bildiğim şey burada matematik ve geometri, anlamayanlara anlatıyorum bu sayede insanlarla az çok muhabbetim oluyor ve çevre yaptığımı düşünüp kendimi sevince boğuyorum.En iyi arkadaşım Nathan adında tipik Amerikalı bir velet.O az çok derdimi dinliyor, birlikte şakaşıyoruz.Birgün beraber alışverişe gitmek istedi tabi red etmedim.En iyi arkadaşım Nathan işte…Amerikada liseler öğrencilerin hayattan soğumalarına sebep veren türden ödevler veriyor.Yazmaktan ellerimin nasır tuttuğunu görünce ilkokuldaki Hasan hocamın aynı parçayı 10 kez yazmamızı isteyen ödevleri aklıma geliyor.Ama o ilkokuldu ben ise burada senior düzeyde lise okuyorum.Olucak iş değil… Sınav zamanları çok şaşırdığım anlar oldu burada.Öyle ki hoca sınıftan çıktığında kimse birbirinden kopya çekmiyor.Ben Türkiyedeyken hoca gözünü başka bir yere çevirse, arkadaşımdan bir şeyler kapmayı veya ona birkaç kopya vermeyi kendime görev bilmiştim.Burası çok garip çok…

Host ailem üç kişiden oluşan bir çekirdek aile.Onlara mom, dad ve brother diyorum.Annem Kate, Babam Weston, kardeşim Zac… Evimizde 2 golden cinsi bir tane de samoyed cinsi köpek var.Ben köpekleri çok severim.O konuda turnayı gözünden vurdum şanslıyım…Ailemle yaptığım en büyük aktivite ilk zamanlarda bahçe temizlemekti.Onlardan daha fazlasını bekledim hep ama işleri güçleri olan bu insanlar benimle ne kadar fazla ilgilenebilirlerdi ki? Unutmamalıyım ben buraya herkesten beklenti oluşturmak için gelmedim.Geriye kaldı beş ayım.Iyi, uyumlu değerlendirmem gerekiyor.

Aile ile alışverişe gitmek benim severek gerçekleştirdiğim bir şey.Yılda en fazla üç kez evlerine yoğurt alan bu aile benim yoğurt sevdam yüzünden yoğurda alıştı.Üstelik burada kimse yoğurdu sade yemiyor.İçine şeker, bisküvi kakao gibi bir şeyler ekleyerek yiyorlar.Ben yoğurdu sade kaşıkladığımda çok şaşırdılar. –I like yoghurt without sugar, I said…

Giyim burada oldukça ucuz.Teknolojik aletler de oldukça ucuz.Türkiyeden babam harçlık gönderdikçe ben burada alışveriş yapıyorum.Nikon marka güzel bir kamera aldım ve fotoğrafçılığa merak saldım.Amerikada ne buldum çekiyorum.Otu boku ayırt etmeksizin burada geçirdiğim her anı ölümsüzleştirmek benim için zorunlu bir ihtiyaçmış gibi hissediyorum.Nisan ayında AFS ile amerikaya gelmiş diğer Türk dostlarımla Chicago’da buluşacağız.Bunun için host family den izin almak çok güç oldu ama afs bünyesi buna izin verdiği için başarıya ulaştım.
Hikayem şimdilik bu kadar daha detaylı yazılar da yazacağım elbette.

15 Şubat 2011 Salı

Burger King'de çalan şarkı


Burger King'de menümü almışım boş yer arıyorum.Oturduk biryerlere, şükür.Çalan şarkı kulağa o kadar hoş geliyor ki kalabalık ortamlara olan kızgınlığımı unutuveriyorum.I reach for you cümleleri kulaklarıma takılıyor.Bu bilgiler doğrultusunda eve gelip internetten bu cümleleri içeren şarkıları aramaya başlıyorum.Neredeyse binlerce şarkı çıktı karşıma.Hepsini dinleyip işte bu şarkı diyemezdim ki...

Ertesi gün şarkının ne olduğunu Burger King çalışanlarına sormaya karar verdim.Sadece dört şarkı vardı ve gün boyu aynı şarkılar mal gibi dönüp duruyordu.Şarkının çalmasını bekledim.İşte tam zamanıydı benim beklediğim şarkı çalıyordu.Çalışanlardan birine sordum bu şarkının adı ne diye.Bilmediklerini söylediler.O kadar çok ısrar ettim ki merkezden gelen dvd ye bakmaya kalktılar.Ama dvdde parça isimleri yazmıyordu.Sadece track1, track2,track3,track4...

Sırf bu şarkıyı dinlemek için oturucam şu ketçap mayonez lekeli pis masalara.O kadar dinleyesim var ki bu şarkıyı bir elime geçirsem b*kunu çıkarana kadar dinleyecem.

Evde umutsuzca i reach for you i reach for vain sözlerini içeren bütün şarkıları dinlemeye karar verdim.Gözlerimi kapattım ve mousela rastgele sıradaki parçalardan birine tıkladım.Allahın sevgili kuluymuşum heralde tıkladığım şarkı benim deli gibi dinlemek istediğim şarkıydı.



İşte aradığım şarkı buydu işte.Conjure One - Tears from the moon.. Bunu dinlettiğim arkadaşlarım bana deli dediler.O kadar da güzel bir şarkı olmadığını söylediler ama zevkler ve renkler tartılşılmaz şeylerdir.Herkes müzik zevkini kendine saklasın.Iyi dinlemeler

Amerika Washington D.C ve New York'ta Yaşam


Ulaşım oldukça kolay burada. Metro pratik ama kolay adaptasyon açısından Avrupa metrosu tecrübesi tercih sebebi. Washington D.C. metrosu gerçekten çok pratik olmakla beraber New York metrosu için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Tüm durakları takip etmeme rağmen 15 dakika içeriden dışarıya çıkamadım. Üç kere başladığım yere geri döndüm. Meğerse turnikelerden geçmem gerekiyormuş. Bu tip dalgınlıklarım oluyor tabii. Buraya alışana kadar da olacak muhtemelen.

Ulaşımdan söz açılmışken taksilerle ilgili birkaç not ileteyim hemen. Taksi şoförlerine de mutlaka bahşiş vermelisiniz. Bahşiş oranı da öyle çok düşük değil; genel olarak kabul edilebilir oran %15 civarında. Tabii vermek zorunlu değil ama adamlar taksi şoförünün koltuk arkasına da yazmışlar; 'İyi servisi bahşişle ödüllendirmek iyi birşeydir' gibilerinden bir cümle. Gece gündüz tarifesi ayrımı yok ama binen kişi sayısına göre veya katedeceğiniz mesafeye göre ücret değişiyor. Bir diğer farklılık da, taksi şoförü taksinin içinde müşterisi varken kendi insiyatifiyle ikinci bir müşteri alabiliyor. İçerideki müşterinin burada hiç söz hakkı olmamakla beraber ilk önce tabii ki ilk binen müşteri gideceği yere götürülüyor. İyi ki benim bindiğim taksiye ikinci bir müşteri alınma tecrübesi yaşamadım, kesin papaz olurdum şoförle. Ama benim ikinci olarak alındığım taksideki bayanlar taksiciyle papaz oldular ve tabii taksici de onları indirdikten sonra arkalarından sağlam şekilde kalayladı. Burada taksiciler genelde Asya ülkelerinden. Benim rastladıklarım sorarsa Türk olduğumu söylüyorum ve hoşlarına gidiyor. Yine de bence Türkiye'yi fazla sevdikleri söylenemez. Avrupa Topluluğuna girme çabalarımızı hoş karşılamıyorlar. Bizi kendilerinden görüyorlar.

Diğer bölgelerde de geçerli mi bilmiyorum ama Virginia ve Washington'da sokakta gözgöze gelirseniz hafif bir kafa selamı veriyor insanlar birbirine. Bunu buradaki bir arkadaşımdan öğrenene kadar selam aldığımda "bu adam / kadın beni nereden tanıyor" paranoyasına girmiştim. Meğerse adettenmiş. Ayrıca tanımadığınız birisi de olsa bir diyaloğa başlamadan önce mutlaka hatır soruluyor; "hello, how are you" gibi.

Bence bu medeniyeti sağlayan da biraz kurallar. Bizde hiç rastlamayacağımız türden uyarı levhaları var. Örnek mi: "Çeşmenin içinden geçmek yasaktır" (demek sıcak havalarda Amerikalılar da çimiyorlar sulu yerlerde). "Yayalar 34. caddeden yürürse daha iyi olur" vb.

Restoran veya 'fast food'larda kürdan pek ortalarda bulunmuyor, ancak sorarsanız veriyorlar. Barların çoğunda canlı müzik var ve girişte sembolik bir para alıyorlar ($3-5). Aldıkları paraya göre müzik gerçekten çok kaliteli (blues, jazz, rock). İçeride ise bira en çok tercih edilen içki. Bize kıyasla fiyatlar daha pahalı. En ucuz bira yine $3-4 civarında. Yerine ve gününe göre $7'a kadar çıktığı oluyor.

Buranın KDV'si çoğunlukla %4.5 civarında ve fiyatlara dahil değil. Markete, restorana, veya herhangi bir yere gittiğinizde liste fiyatı kesinlikle vergisiz fiyat. Buna alışmak biraz güç oluyor ama alıştım sanırım. 

Akşam saat 10:30 sıralarında Türk gazeteleri internette yeni tarihe geçmiş oluyor. Yani Türkiye'dekiler sabahın 5:30'unda uyurken, buradan ertesi günün gazetesine bakmış ve daha önce haberdar olmuş oluyoruz. Bu işin avantaj kısmı. Bir de Türkiye'den geride kalmışlık hissiyatı da doğmuyor değil. Sabah kalktığımızda Türkiye'dekiler işten çıkmak üzere oluyor. Biz akşam yemeği yerken Türkiye'dekiler çoktan uyumuş olabiliyor. Buna da alışılıyor zamanla.

Burada mekanların kapıları hep içeriden dışarıya doğru açılıyor. Zamanında bir yangında kapının dışarıya değil de içeriye açılmasından dolayı birçok insan hayatını kaybetmiş diye duydum. O günden beri kanunen tüm Amerika'da mekan kapılarının içeriden dışarıya açılması gerekiyormuş. Yani dışardan kapıyı iterek boş yere zorlamayın. 

Burada hiç 'değnekçi' yok. Arabalar park etmek için makinelere para atıyorlar. Süresi geçenlerin veya hiç para atmayanların cezaları ise bir hayli yüksek. Yine de park sorunu burada da had safhada. Dikkat çekmek istediğim konu buraya da 'değnekçilik' sektörünün getirilme imkanlarının olması. Bununla ilgili bir ön çalışma yaptım bile, birkaç 'değnekçi' repliği düşündüm: "come come come come (gel gel gel), do right do right (sağ yap), sum sum sum sum (topla topla), stay like that elder sister (oyle kal abla), leave the keys on (anahtar üstünde kalsın)." Yurt dışında çalışabileceğine inandığınız, analitik düşünebilen, ekip çalışmasına yatkın, insiyatif sahibi, orta derecede İngilizce bilen, sizlerin referans olabileceği 'değnekçiler' varsa lütfen bana resumelerini göndersinler ))

İzlenimlerime son vermeden önce yaşadığım birkaç ilginç olayı da aktarmak isterim: 

Evden metroya doğru yürürken yanından geçtiğim ankesörlü telefonun çaldığını duydum. Meraklı adamım ya, baktım tabii. Karşıdaki ses: "Sezar?" Ben:"Hello?" Ses:"Who are you?"(kimsiniz) Ben: "Whom did you call?" (Kimi aradınız) Ses: "Never mind"(boşver) dedi ve kapadı. O günden beri oradan geçerken o telefonda birini görürsem Sezar bu mu diye düşünmekten alamıyorum kendimi. Belki de farkına varmadan mafyaya bulaştım, sezar bir parolaydı belki de...

Sokakta adres sorduğum bir adam paltomu cok beğendigini ifade etmek için "nice coat man, completely wool"(guzel palto, tamamen yün) dedi. Yine bir akşam bir barda üç kişilik bir grubun içinden bir adam ceketime iltifat etti "hey flying jacket, nice jacket guy"(hey uçan ceket, guzel ceket bilader) dedi. Tabii Türk tekstilinin dikkat çekmesi beni de gizliden onurlandırdı. 

Sokakta yürürken bozuk para isteyen yoksullara ve evsizlere rastlamak çok olası. Ama otobüs terminalinde bir adamın hem de elinde 2 dolu paket alışveriş yaptığı halde benden $10 istemesi şaşırtıcıydı. Burada herkes bir kere şansını deniyor herhalde; ne de olsa demokratik memleket. Boyle durumlarda en iyisi yabancı olduğunuzu belli etmek. Dillerinden anlamadığınızı düşünerek uzaklaşıyorlar.

New York'a gittiğim gün anormal bir soğuk vardı. Yanımda götürdüğüm yün Fenerbahçe şapkamı takarak dolaştım New York sokaklarında. Sarı lacivert eldivenler de cabası. Bu şapkayı buradan daha rahat nerede takabilirim artık diye düşünüyordum ki karnımı doyurmak için girdiğim yerin personeli Türk çıktı!!! Ben daha içeri girerken "Seni taa yolun karşısında şapkandan teşhis ettik" dediler. Sahibi Galatasaraylı, çalışan çocuklardan biri de Malatyalı. O da eldivenleri görünce şaşırdı "abi sen tam fanatikmişsin" dedi. "yok" dedim, "soğuktan takıyorum"… Yalnız dönerleri gerçekten güzeldi. Bu arada sakın yanlış anlamayın, ben Fener'in durumundan buralara kaçmadım. Klübe finansal kaynak bulmaya geldim 

Birgün yine otobüs terminalinde önce yaşlı bir adam, sonra da iki genç delikanlı bilet satış yeri sordular bana. Maalesef ve tabii ki art niyetsiz olarak her ikisini de yanlış yönlere gönderdim. Tabii iş işten geçtikten sonra farkettim ama onlar da elinde turist rehberiyle yön bulmaya çalışan bir adama adres sorarak şanslarını zorlamışlardı zaten..

14 Şubat 2011 Pazartesi

Kandiliniz ve Sevgililer Gününüz Kutlu Olsun

Bugün 14 Şubat...Hiç değişmeyen sevgililer günü ve her yıl farklı bir güne denk gelen mübarek Mevlid Kandili.Facebookta twitterda hep şu söze rastlıyoruz ''Eski sevgilimin kandilini kandilini kutluyorum, aşka gelmedi bari imana gelsin''.Bence de hoşmuş :)

Çok değerli anılarınızın ve hikayelerinizin artması dileğiyle Mevlid Kandiliniz mübarek olsun ve de Sevgililer gününüz kutlu olsun.

Amerika Günlüğünden

Hakikaten düzenli ve temiz memleket şu Amerika. Bir de genel bir huzurluluk var. Tabii bunlar ilk izlenimler, sonradan farklı şeyler çıkabilir. Bu Amerikalılar koşmayı çok seviyor. Run Forest Run! Yol boyu koşan onca insan görüyorsunuz. Adamların normalde hiçbir telaşı yok, acele edecek bir durumları yok. Onlar da bu durumdan geri kalmamak icin koşmayı tercih etmişler. Biryere yetişecek gibi değil ama koşuyorlar işte. Run Forest Run...

Taksicileri bizimkiler gibi değil pek. Adresi alıyor ve doğruca hedefe yöneliyor. Sohbet muhabbet pek yok gibi. Ancak yağmurlu havada durdurduğum taksiciye Arlington'a gideceğimi söylediğimde, "Abi, Arlington felakettir bu yağmurda, girersem çıkamam, ama istersen Court House'dan dolaşabiliriz." şeklinde aldığım cevap şaşırtmadı değil.

Burada zencileri de kayda almak lazım tabii. Örneğin bana verilen bir çorap siparişi için girdiğim dükkandaki zenci tezgahtar kızdan ten rengi çorap istedim. Haliyle siyah renkli çorap getirdi. O andan itibaren "bundan degil, bizim ten renginden" diyemezsiniz tabii. Siyah renkli bayan çorabı isteyen varsa haberim olsun...

Bir de burada herkesin hak hukuku had safhada. Birine yönelik bilinçli veya bilinçsiz bir hatanızın kayda değer bir tazminat ödemenizi sağlayabildiği söyleniyor. Örneğin kahve dükkanından aldığınız kahvenin üzerinde İngilizce olarak "içmek üzere olduğunuz kahve oldukça sıcaktır" uyarısı var. Meğerse bu uyarı, bununla ilgili olarak açılmış / açılma olasılığı olan davalara karşı konulmuş. Bu durumda biz Türkler için tam bir tazminat cenneti burası. Yani hemen herşeyden tazminat alabilecek birşeyler düşünebiliriz. Yaratıcıyızdır ne de olsa. Hatta iyi bir avukatla geçinme şeklimiz bu bile olabilir... Ben başladım bile. Geçen gün arabasının yan penceresinden dışarıya sarkmış bir korniş veya benzeri ile geçen bir araba gördüm son anda. Eğer biraz daha erken görsem kafamı kornişe denk getirip sağlam bir tazminat kopartabilmenin ilk adımını atabilecektim. Tabii bu tehlikeli olanlardan. İlerde cok paranız olduğunda bu işi de geliştirip dublör falan tutabilirsiniz...

Burada okulların tabelalarında üniversite bile olsalar sadece okul oldukları yazıyor. Geçen gün bir arkadaşımla benim için master bilgisi bakmaya bir okula gittik. Okul kapısında bekleyen çocukların 15 yaşlarında olduğunu görünce durumu anladık. Bunlar benim müstakbel master sınıfı arkadaşlarım olamazlardı. Yine de özenmedim değil. Acaba başlamışken en baştan mı başlasam diye. Yani Amerika'da ilkokul okumak nasıl olurdu acaba?

İnşallah zamanla daha iyi anlayacağım şu Amerikalılar'ın İngilizcelerini. Gerçek Amerikalılar ağızda yuvarlarken, göçmen Amerikalılar kelimeyi ağızlarından çıkartmadan konuşuyorlar. Türkiye'de de gösterilen Amerikan kısa komedi dizilerinden burada envai çeşit var tabii. Evinde konuk olduğum arkadaşım da bunlardan "Seinfeld" adlısını hergün izliyor sektirmeden. Hani şu espri yapıldığında fonda gülme efekti olan dizilerden. Arkadaşım oldukça beğeniyor bu diziyi ve hemen hemen her efektle beraber o da gülüyor. Bense tüm dizi boyunca onun güldüğünün yarısı kadar falan gülebiliyorum. Her seferinde de soramıyorum tabi "ne dedi, ne dedi?" diye. Neyse zamanla anlayacağız herhalde. En azından onlar şimdilik beni anlıyorlar...

Barlar hariç kapalı her yerde uyarı yazmaksızın sigara yasağı var. Bazı barlarda da üst kat-alt kat şeklinde ayırmışlar. Aferin Amerikalılar'a. Bence bunu iyi düşünmüşler. İngiltere'deki kadar çok içilmiyor zaten. Eh, benim de bırakma zamanlamam harika olmuş demek ki. Buraya gelmeyi düşünürseniz siz de bırakmadan gelmeyin. Hatta gümrükte ahiret soruları soran memurlar, sigara içiyorum diyenlere günde kaç tane içtiğine kadar soruyor; belli bir miktarı aştığını belirtenlere gideceği eyaletteki hastane adres ve telefonlarını veriyorlar...

Etrafta tek bir sokak kedisi veya köpeğini görmedim geldim geleli. Bu durumda çöplerden kedi çıkması gibi bir risk de yok. Rahatca boşaltabilirsiniz evinizin çöpünü. Yalnız burada da bir park içinde dolaşırken kafanıza sincap düşme olasılığı var. Ben şimdilik sadece böyle bir olasılık olduğunu biliyorum. Ağaçlara tırmananlarını gördüm, umarım düşenlerini tecrübe etmem...

Buradan ankesörlü telefonla konuşmak da beceri işi. AT&T' nin veya herhangi başka bir firmanın 'pre-paid' kartını alıyorsunuz (bizdeki hazır kart gibi). Ancak önce bu şirketin servis numarasını çeviriyorsunuz. Sonra ulaşmak istediğiniz telefon numarasını, kartın üzerindeki şifre ve bilimum kodları... Arada yanlış bir tuşa basarsanız operatör beliriyor telefonun öbür ucunda. Gereksiz diyaloglarla işlem bayağı uzayabiliyor. E-mail yine de en iyisi.

Bu arada ben Washington'a geliyorum sanmıştım ama şu anda kaldığım bölge Virginia eyaletinin Arlington kenti. Gerçi Potomac nehrinin hemen öbür tarafı Washington DC. Beyaz Saray, meclis, anıtlar hep o tarafta...

13 Şubat 2011 Pazar

Bir Uçak Anısı

Ben öğrenci değilim ama buraya göndermek istedim hikayemi.Uluslararası ticaret ile uğraşan biriyim.Sık sık yurtdışı seyahatlerim oluyor.72 milletten insanla muhatap oluyorum.İşimi çok seviyorum.Çünkü kültürlerarası bir iş yapmak çocukluktan beri en büyük hayalimdi.

Neyse biz şimdi hikayemize gelelim.Oslo-Tahran arasında İstanbuldan aktarma yaparak uçuş gerekleştirmem gerekiyordu.Uçağa bindim.Yanımda iki tane Türk vardı ama onlarla hiç muhabbet etmedim.Benim Türk olduğumu anlamaları zaten imkansızdı.Görünüş olarak Iskandinav erkeklerine benziyorum.Öyle bir muhabbete dalmışlar ki aralarında Türkiyedeki kürt sorununu çözdüler, Musul ve Kerkük ü tekrar Türkiye haritasına kazandırdılar.Neyse mesele bu değil.

Uçakta yiyecek ikramları başladı.Zeytinyağına benzer bir sıvı + süt, beeftek tarzı bir et, turuncu bir ekmek verildi.İtiraf edeyim ki bunların ne işe yaradığını bilmiyorum.Yani nasıl yenir içilir hiçbir fikrim yok.İçimden bir ses yanımdaki Türklerin de benim gibi bi haber olduğunu söylüyordu.Onlar da birbirine hiçbirşey bilmediklerini çaktırmadan turuncu ekmeği bölüp bölüştürüyorlardı.Çok eminim ki bunun Norveç usulü bir yemek olduğunu düşünüp yemeği yerken beni seyredeceklerdi.

Sütü ve zeytinyağını (süt ve zeytinyağına benziyorlardı ama değillerdi) Zeytinyağının bulunduğu bardakta karıştırdım.( Yandaki hemşolar pür dikkat beni seyrediyorlar çaktırmadan) .Bifteki parça parça ayırdım.Turuncu ekmeği de ufaladım neredeyse toz haline geldi.Üzerine karıştırdığım sıvıyı boşalttım.(Yandaki krocanlar benim yaptıklarımı uygulamaya başladılar bile) çatalın ve bıçağın yardımıydı birgüzel harmanladım.Norveç usulü adına dakken dediğim yemek hazır.Dakkenimi yemeye çalıştım ama iğrençti.Yandaki hemşolar da birbirine çaktırmadan iğrenerek yiyorlardı.

Bir keresinde de Rus bir çocuğa yeşil çay içine tereyağ attırmıştım.Ya işte böyle arkadaşlar siz siz olun birilerine her zaman yemek nasıl yenir öğretin ;)


12 Şubat 2011 Cumartesi

Amerika'da Kaçak Çalışmak

Amerika kaynayan bir kazandır.Size verilen kepçeye değil kendi kepçenize talim etmeniz gerekiyor.Amerikaya geldiniz okuyorsunuz ve iş arıyorsunuz.Amerikada o kadar çok iş var ki size göre bunları tanıyacağız bu yazıda...

Biz Türk zekasıyla para kazanmamak mümkün mü?
Türk işte..Adam arkadaşlarıyla Türkiyeye dönmeden önce bir  mağazaya gidip ıvır zıvır teknolojik şeyler satın almaya gidiyor.Kasaya geldiklerinde yanlarına gelen elemanla kısa bir muhabbet kuruyorlar.Adam türk olduklarını öğrenince ellerindekini alıyor yerlerine yerleştiriyor ve hemşerilerimzi gönderiyor.Bunun üzerine hemşerilerimiz avukata durumu anlatıyor ve 30 bin usdlik tazminat davası açıyorlar.Avukata da ver gazı..Eğer kazanırsa 10 Bin usd avukata kalıcak..Sonuç? Kazanıyorlar..

Elbette herkes ırkçılığa maruz kalıcak diye birşey yok.Alınterimizle de para kazanabiliriz.Malumunuz öğrenci vizesi veya turist vizesiyle yasal anlamda iş bulmakk zor.Burada da aklımızı kullanıp girişimciliğimizin mükafatını alıcaz ve para kazanıcaz.Yani durum şu Amerikaya gelip yan gelip yatmak yok çevre yapıp iş bulucaz ve bu sayede paramızı kazanıcaz.Genelde ilk olarak pizza delivery yani pizza dağıtıcısı veya hamburgercilerde patates soymak vb gibi işlere girilir.Bunların saati 8$ ile 13$ arasında değişiyor.Kaçak çalışıyor olduğunuz için ne verseler boyun eğeceksiniz aslında...

Büyük bir şehirde yaşıyorsanız şansınız çok daha fazla..Çünkü New York'ta olup da aç kalmak bir Türk için çok aşağılayıcı birşey.Malumunuz New York'ta caddede ciklet satsanız alıcı bulursunuz o kadar muhteşem bir metropol.Bir arkadaşımız New York'ta turistlere Istanbul kartpostalı satıp günlerini kurtarıyordu.New York'un sürprizi diyelim...

Benzin istasyonunda pompacılık yapmanız da muhtemel işlerden birisi...Bunun da saati 5$ dan başlıyor ve oldukça kolay bir iş araba yıkamak ve benzin doldurmak hepsi bu...

Eyaletler arası pansiyonlarda oda temizliği ve tuvalet temizliği için de ucuz çalıştırılacak amerikalı olmayan elemanlara çok ihtiyaç olduğundan bu işleri de ortalama olarak saati 8$dan yapabilirsiniz.

siz yeter ki amerikaya gidin ve para kazanmayı amaçlayın.En boktan işler sizi bekliyor.Çünkü Amerika en boktan işlerini biz kaçaklara bilerek bırakıyor ve kapital düzenini bu sayede geliştiriyor.Amerika olsun boktan olsun diyen zihniyetimize de boyun eğmek kalıyor.

Bol şanslar..

11 Şubat 2011 Cuma

Cesaret ilacı

Hayallerinizi ve ümitlerinizi gerçekleştiremeyeceğinizi söyleyen, bunu neden yapamayacağınız konusunda size bir sürü olumsuz neden sıralayan kişilere karşı sağır olmak en iyisi olsa gerek…

Başarı yolunda mutlaka engeller olacaktır.Önemli olan engelleri aşmayı  bilmektir.Başarı yolunda karşımıza çıkan problemler karşısında yılmamalı ve çözüm bulmalıyız.

Her zorluğun ardında mutlaka kolaylık olacaktır.Baharın kıştan sonra gelişi gibi…

Ben diplomat olmak istiyorum?
Evet olabilirsin.Azimle çalış ve asla vazgeçme bilader.

Çok para kazanmak istiyorum?
Daha çok çalış evlat.

Savcı olcam ben.ama nasıl?
Çalış sorumluluklarını yerine getir ve pes etme.

Doktor olup insanlara yardım etmek istiyorum?
Neden olamayasın.

ve bunun gibi milyarlarca fikir…

En orijinal fikir sizin sahip olduğunuzdur unutmayın.Bu cümleleri neden yazdı acaba diye içinizden geçmiştir.Bugün bir farklılık yaptım.Cesaret olsun…

Bertuğ Genç arkadaşıma teşekkür ederim.Amerika’da bir Türk genci adlı yazı yakında geliyor.

Hukuk okumak istiyorum.Neden Hukuk okumalıyım?

Hukuk fakülteleri, meslek kazandıran fakültelerdir.Hukuk fakültesinden mezun olursanız pek çok mesleğe girebilirsiniz.Bir kere avukatlık, hakimlik ve gibi meslekler sadece hukuk fakültesi mezunlarına açık mesleklerdir.Diğer yandan hukuk fakültesi mezunları gerek devlet kurumlarında gerekse özel sektör kuruluşlarında hukuk danışmanı olarak çalışabilirler.Burada belirtelim ki haliyle, hukuk fakültesi diploması, otomatik olarak bu mesleklere girme hakkını vermez.Diploma sadece başvuru hakkını verir.Her mesleğe kabul konusunda çeşitli şartlar ve bu arada çeşitli sınavlar olabilir.Bununla birlikte avukatlık mesleğine girişte bir sınav yoktur.Hukuk fakültesi mezunları arzu ederlerse , ayrı bir sınava girmeksizin baroya kayıt ve staj gibi diğer şartları yerine getirerek avukat olabilirler.Hukuk fakültesi mezunu birinin işsiz kalması düşük bir ihtimaldir.Hukuk mesleği sadece maddi tatmin değil manevi tatmin de sağlar.Hukuk mesleği zevkli bir meslektir.Bu meslekle uğraşanlar adalet ve adaletsizliklerle iç içe yaşarlar.İdealist insanların hukuk mesleğinde yapacağı çok şey vardır.Nasıl doktorlar hayat kurtarırsa, hukukçular da bir nevi hayat kurtarır.

Diğer yandan hukuk eğitimi de fevkalade zevkli bir eğitimdir.Hukuk öğrencisi eğitimi boyunca siyasi ve sosyal meseleleri yakından tanır.Hukuk eğitimi basit bir teknik bir bilim değildir.Hukuk eğitimi, yoğun bir genel kültür,felsefe,sosyoloji,psikoloji,iktisat,tarih,siyaset bilimi eğitimiyle desteklenir.Felsefe eğitimi belki hukuk eğitiminden daha zevkli olabilir.Bununla birlikte felsefe mezunları iş bulma konusunda hukuk mezunları kadar şanslı olmayabilir.

Özel Üniversitelerde Burslu Okumak

Evet arkadaşlar bugünkü yazımda özel üniversitelerde burslu olmakla ilgili biriktirdiğim bilgileri derleyeceğim.Akılda birçok soru var elbet bu konuyla ilgili…Sorularınızı en iyi şekilde cevaplamaya çalışacağım.

Öncelikle neden bir vakıf üniversitesinde okumalıyım?
Artık devlet üniversitelerindeki kaliteli hocalar yavaş yavaş vakıf üniversitelerine geçiş yapıyorlar.Eğitim kalitesi gerçekten iyi düzeyde.Öğrencilere sağlanan olanaklar ve büyük şehirlerde okuma imkanı gayet cazip geliyor.Çoğunluğunun eğitim dilinin İngilizce olması da günümüz dünyasına en iyi şekilde eleman yetiştirmeyi hedeflemiş gibi görünüyor.Bazıları zaten öğrenciye mezuniyetten sonra iş imkanı tanıyor.Üniversitenizi iyi seçmekte fayda var…

Neden bir vakıf üniversitesinde okumamalıyım?
Bu konuda kesinlikle bir taraf tutmuyorum.Sadece gözlemlenmiş bilgileri aktarıyorum.Vakıf üniversitesinde ‘’burslu’’ okumamalısınız çünkü sizin devlet üniversitesine rahatlıkla yerleşebileceğiniz bir puanınız var elinizde.Başarı oranı düşük olan zengin züppe öğrencilerin içinde burslu olsanız neye yarar? (söylediklerim Koç,Sabancı,Bilkent ‘i kapsamamaktadır.) O zengin züppeler hergün okula yarım akıllı bir şekilde babasının parasını yarıştırarak gelirken siz onlarla arkadaş olamayacağınızı anlayacaksınız ve okuldan soğuyacaksınız.Başarısız olmaktan sürekli tırsıp bursunuzun kesileceğini düşüneceksiniz.Kafanız rahat uyuyamayacaksınız.Vize ve final zamanları fark atma olabiliteniz yüksektir.Seviyeniz altındaki öğrencilerle yarışmanız sizi yormaz ancak sıkıntıya sokar.En iyisi ne mi? Devlet üniversitesine gidip aynı seviyedeki öğrencilerle kapışmak sizi anlayan kişilerle arkadaşlık kurmaktır.

not: vakıf üniversitesinden burslu mezun olmuşsanız CV nizde belirtmeyi unutmayın !

6 Şubat 2011 Pazar

Urdu dili ve edebiyatı bölümü.. huh..

Pakistan'da çoğunluk, Hindistan'da belirli bir kesimde ve Fiji'de konuşulan dil Urdu dilidir.Ankara Üniversitesi Urdu dili ve edebiyatı bölümü bu dili öğretmeyi amaçlıyor.Kimileri tarafından komik ve gereksiz bir bölüm olarak gösterilen bu bölüm mezunları hiç de o kadar komik ve gereksiz bölüm okuduklarını düşünmüyorlar.Kontenjanın az olması mezunların güzel işler bulmasını kolaylaştırıyor.Pakistan'da çok fazla yatırıcımcı Türk firması var ve bu firmalar çalıştıracakları elemanların Türk olmasını tercih ediyorlar.Bölüm hakkında tabir edilen ''dandik bölüm, gereksiz bölüm, aç kalırsın'' gibi kulaktan dolma düşüncelere itibar etmeyiniz diyor ve seçmeden önce bir kez daha düşünmenizi istiyorum.
Üniversiteler arasında anlaşma yok sanırım.Urduca okuyacaksanız kısıtlı imkanları da göz önünüde bulundurun.Bir yazımda da kore dili ve edebiyatını ele alıp Kore Üniversiteleriyle Ankara Üniversitesi arasındaki ikili anlaşmalardan bahsetmeyi planlıyorum.

Ekonometri bölümü bu boru mu sandın azizim ?

Üniversitelerin ekonometri bölümü iktisadi ve idari bilimler fakültesinin en kazık bölümüdür.Kıvrak matematik ve sabır ister.Bunun dışında istediği daha çok şey vardır.Ömür ister...
Ekonometri okumak isteyen arkadaşlar genelde puanı birşeylere yetmemiş olup zoraki yerleşen kişilerdir.İstisnalar kaideyi bozmaz.
Ekonometri için belli başlı maddeler...

*Evet öss genci..Çok çalıştın çabaladın.Ancak Ekonometride asla soluk alamayacaksın.

*Hırslısın çok para kazanacaksın öyle mi? Asla bir iktisatçının önüne geçemeyeceksin.

*Matematik özürlüyüm ben ama olsun yaparım diyeceksin.Asla yapamayacaksın.

*Puanım buna yetti diyeceksin.Unutma ki daha ne TM bölümleri var...

*Kapak atayım birşey istemem diyeceksin.Kapağı asla yerinden kaldıramayacaksın.

Bir ekonometricinin ağzından akmış bal mı pekmez mi bilemedim.Artık üniversitenin bir önemi yok nereden mezun olursan ol diyorlar.Öyle bir şey yok arkadaşlar.Üniversite elbette önemli.Asıl önemli olanın kendini geliştirme yolu olduğu akıldan çıkmamalı.Ekonometri mezunu olup merkez bankasında paradan başı dönmüş şahıslardan biri olma mevzusu da var tabi...

AFS sınavı, AFS programı nedir?


Merhabalar
Bu yazıda AFS ve YES programlarıyla ilgili hiçbir yerde duyamayacağınız bilgiler vericem.En baştan sona kadar AFS'yi yaşamış biri olarak karşınızdayım.

Siz bir liselisiniz.Okulunuzun Eylül ve Ekim aylarında yaptığı duyuru ve afişleri gözden geçirerek, hayalinize yepyeni birşeyler daha ekliyorsunuz.E iyi de yapıyorsunuz.. :)

Sınav ücreti benim zamanımda 60 TLydi.YES programı için de 30 TL.. Ama bunlardan bahsetmeden önce AFS programının ve YES programının amacını anlatmak daha makul.. Evet, kesinlikle...

AFS dünyanın birçok ülkesinde faaliyet gösteren gönüllü bir kuruluştur.Açılımı American Field Systems.Bulunduğu ülkeler arasında kültürel öğrenci değişimi yaparak yepyeni hayat tecrübeleri ve apayrı bir dünya görüşü sunar.Öğrenciler gönüllü aileler ile birlikte yaşarlar ve lise eğitimlerine devam ederler.Gönüllü aile deyip geçmemekte fayda var, onlar size evlat diyor siz onlara anne-baba.. Yani size gerçek aile sıcaklığını yaşatan muhteşem insanlar...Her zaman bu böyle de olmayabiliyor..

AFS ve YES sınavlarına dönelim şimdi..Yes sadece Amerika için burslu bir programdır.Düz liseler bu programa katılamazlar.Sadece anadolu-fen liseleri ve özel kolej öğrencilerine açık bir sınav...AFS sınavına ise bütün lise grupları katılabiliyor ancak meslek liseleri vb liseler denklik sağlanamadığından katılamazlar.

Ben sınava Istanbul'da girdim.Duyduğuma göre artık Haydarpaşa Lisesinde yapılıyormuş sınav ve mülakat..Ben girdiğimde Beşiktaş Atatürk Anadolu lisesindeydi.Bir cumartesi sabahı tatlı uykumdan bu sınav için uyandım.Okulun yolunu tuttum.Bahçede bekleyen kalabalık beni şaşırtmıştı.Bu kadar çok kişinin sınava gireceğini tahmin etmemiştim.Tipler komik tipler..Ayhh şunu da ezberleyelim Berkeçann, Budala kimin eseriydi yaff Ikınsu tarzı tipler.Güldüm geçtim.Sınav salonuna alındıktan sonra beni heyecan bastı.Kitapçıklarımız önümüzde artık.Bana sorarsanız çok basit sorular.Genel kültür kelime bilgisi ve sosyal beceri..Porto hangi ülkenin başkentidir? Rusya'nın para birimi? Orhan Pamuk hangi yıl Nobel edebiyat ödülünü aldı? Çakır kelimesinin diğer anlamı hangisidir? 3 5 9 17 ? tarzı sorular.Bulmaca çözen okuyan seven dinleyen kısacası gündemi takip eden kişiler için çok kolay...

Neyse sınavı kazandığınızı varsayıyorum ve mülakatı anlatıyorum.Mülakatlar çok çetin geçer.Mülakatta ne soruyorlar diyen arkadaşlar bir daha bu soruyu duymayayım.Mülakatta ne sorulacağı sizin o anki duruşunuza kısacası o ana bağlıdır.Herşey doğaçlama gelişir.Öncesinde hazırlık yapmak budalalıktır... Kazandığınızda sevinin, ama çok sevinmeyin.Aptallıktır...

Tebrikler, başarılı oldunuz !
Bizim zamanımızda evimize posta ile gönderirlerdi formları artık internet üzerinden hallediyorlar.Sağlık belgeleri kişisel bilgileriniz fotoğraf ve aileye yazılan mektuptan oluşuyor bu formlar.

En önemli şeyi en sona bıraktım.Ama en son olması gereken bu zaten.
Geldik ödenecek meblaaya...Ödeyeceğiniz fiyat sizin hangi ülkeye gitmek istediğinize bağlı.Bosna Hersek'e gidip 7 bin dolar ödeyebileceğiniz gibi amerikaya gidip 15 bin dolar ödemek zorunda kalabilirsiniz.En pahalı ülke zaten Amerika, neden? Çünkü öğrenciler genellikle bu ülkeyi tercih ediyorlar ve dengelemek amacıyla fiyatı yüksek tutuyorlar.(not:verdiğim fiyatlar eskide kaldı artık ne kadar olur bilemem, aday durumunda olduğunuzda tkv ofisini arayıp randevu aldıktan sonra fiyatı görüşebilirsiniz) Bana burs çıkar mı diye soru geçiyor aklınızdan.Eğer TKV ofisine gidip Derya Hanımla görüşürseniz AFS den ne burs istersiniz ne de aileniz sizi göndermek ister.Aynur hanımla görüşmek en iyisi.. (Aynur muydu hatırlamıyorum ama Derya kesin) Şehit çocuğu vb. değilseniz burs için hayaller kurmayın.Dezavantajlı bölgelerde yaşamıyorsanız da hayaller kurmayın..

Sormak istediklerinizi yorumlara yazın, sürekli güncellenip özenle cevaplanacaktır.